9 Mayıs 2008

Sevgilimin heyecanı....

...öyle derin ki....
Onun böyle olacağını hiç tahmin etmemiştim.
Ben kendimi çok sabırsızlanırım diye beklerken onun bu tatlı ve sevecen heyecanı beni bir yandan müthiş sevindiriyor, diğer yandan da müthiş korkutuyor.
Onu hayal kırıklığına uğratmaktan çok korkuyorum.

Ve işte onun bu tatlı heyecanı süregelirken dayanamadık ve bu akşam test yaptırmaya karar verdik.
Esasında çoktan çıkmıştım eğer araya yine saçma sapan bir şey girmemiş olsaydı.

Şu an barut gibiyim.....

Bir yandan da müthiş korkuyorum ve heyecanlıyım....

Umarım hafta sonu yazabilirim....

Sevgiler

OPU - Yumurta toplama günü

4. kontrolde doktor aynı akşam gidip Çatlatma iğnemi yaptırmamı istemişti.
Bende akşam iğnelerimi yaptırdığım hastanede aldım soluğu 22 Nisan gecesi saat tam 22,30'da (bir dakika bile geciktirmedim; kendimle gurur duyuyorum).
Çatlatma iğnem yapıldı ve 24 Nisan sabahı saat 08.45 de merkezde olmam gerekiyordu.
Bizde Perşembe sabah ne olur ne olmaz erkenden yollara koyulduk.
Ama o da ne?
Köprü kapalı....
Ama öyle böyle değil.
2. Köprü yolu Teksilkente dek kapalı ve biz yerimizden milim milim oynuyoruz.

Neden böyle şeyler hep saatin önemli olduğu zamanlarda olur?
Hani Teoman'ın o meşhur şarkısı olmasa (trafikte tıkanan şerit hep onun şeridi olurmuş) bu bana özgü bir şey zannedeceğim.
Panik belirtileri göstermek üzereyim ama kendimi tutuyorum.
Ama bugün olmamalı.
Yani herşey bu kadar güzel gitmişken şimdi saçma sapan bir trafik yüzünden herşey allak bullak olmamalı. Olamaz. Olmamalı....
Aaaaagggggghhhhhh
Çatır çatır çatlamak üzereyim......

Bu durumlarda Sevgilinin birçok alternatif yol bilmesi çok faydalı oluyor. Bunu daha öncede birçok kez test etmiş olmama rağmen şimdi bir kez daha seviniyorum, hatta kendimi tutamayıp küçük bir çocuk gibi seviniyorum...

Daha önce söylemiş miydim bilmem...
Sabah afyonu geç patlayanlardanım...
Hele birde yemek yemediysem ve de aç'sam; vay yanımdakilerin haline....
Şimdide OPU'ya gideceğim için açım, susuzum ve üstelik yollar kapalı.
Buna birde heyecan eklenince inanılmaz durumdayım.
Neyse ki sadece 10 dakika gecikme ile merkeze varıyoruz.

Herşey çok iyi çok güzel merkezde ama ciddi bir otopark sorunu var.
Sevgilim beni yine merkezin önünde bırakıyor ve otopark aramaya gidiyor.
Ben içeri girer girmez her zaman yaptığım gibi lavaboda alıyorum soluğu ve sonra daha yerime oturamadan yukarı çıkartılıyorum.
Yine Sevgilim yok yanımda.
Ama bu sefer boş boş beklemek yerine eşime tembihliyorum sıkı sıkı geldiğinde beni sormasını.
Yukarı çıkıyorum, üstümü değiştiriyorum ve beklemeye başlıyorum.
Yine damarlarım sıkıntı yaratıyor. Ama bu sefer serum zamanında takılıyor; canım acıyor ama o kadar çok iğne yedim ki son zamanlarda buna da katlanıyorum. Gerçi elimin üstünde olsaydı daha iyi olurdu diyorum ama önemli değil.
Kıpır kıpır, yatsam mı otursammı bilemiyorum.
Bir an önce olsun bitsin eve gideyim istiyorum.

Gelen hemşireye “toplanan yumurtaların döllenememe ihtimali varmı” diye soruyorum. Elbette var diyor. Tahmin etmiştim zaten diye geçiyor içimden. Daha ben ne olduğunu anlayamadan 2 damla yaş kurtuluyor gözlerimden. Hemşire görüyor bunu “ağlama, bozma moralini, gergin girme OPU’ya” diyor. Tam da söylenecek söz bu. Daha fazla ağlıyorum. Selpak istiyorum. Getiriyor. O sırada sevgilim geliyor. Yine ağlarken görüyor beni.
İşi şakaya vuruyorum.
Hatice hemşire geliyor.
Yukarı gitme zamanı.
Sevgilimi öpüyorum.
Yürüyerek gidiyorum yine.
Bu sefer farklı bir ameliyathaneye alınıyorum.
Hatice hemşire yanımda yine.
Anestezi uzmanı geliyor.
Ardından da hemen Enver Bey.
İkisi de bir şeyler soruyor.
Bir ona bir diğerine laf yetiştirme derdindeyim.
Bir ilaç yiyorum.
Sadece saattin 9,30 olduğunu görüyorum.
Sonrası asansör.
Asansörde açıyorum gözlerimi daha.
Yine aynı görevli tatlı tatlı gülümsüyor bana.
Hatice hemşireyle yatağıma alıyorlar beni.
Bu sefer daha kolay ayıldım. Sesleri duyuyorum etrafımda, gözlerimi açıyorum. Kalkmak, gezmek istiyorum. Sevgilimi istiyorum.
Geliyor.
Konuşuyoruz.
Yemek geliyor.
Biliyorum ki yemekten sonra gidebilirim.
Seviniyorum.
Kasıklarımda sancı var ama geçecek, biliyorum.
Heyecan sarıyor dört yanımı.
İğne yapıyorlar ağrım için. İlaçlarım anlatılıyor. Giyiniyorum yavaş yavaş.

Hatice hemşire geliyor. Yanımda yatan kadına 20 yumurtası toplandığını söylüyor. Onun yanında yatandan 18.
En son kontrolde 15 saymıştım. Benim de herhalde 18 olmuştur. Keyfim yerine geliyor.
Hatice hemşireye soruyorum.
“Senden 15 yumurta topladık canım” diyor.
Üzülüyorum.
Az bu (sanki çok biliyorum ya kaç tane toplanırsa makbul diye)
Gözlerime yaşlar fışkırıyor. Yutkunuyorum. Ağlamicam. Giyiniyorum.
Sevgilimi ilaç almaya yolladılar.
O arada Enver Bey geliyor.
Herşey çok güzel geçti, çok rahattı diyor. Gözlerindeki güven beni ikna ediyor. 15 de fena değildir herhalde.

Eve gidiyoruz.
Uyuyorum, dinleniyorum, kitap okuyorum ve ertesi sabah işe gitmek üzere hazırlanıyorum.

Herşey çok güzel olacak.

Neler oldu neler....

Hani gören de alt tarafı 14 gün der....
Öyle değilmiş işte....
Alt tarafı 14 gün değilmiş işte...
Bu 14 gün içersinde insan umudu, umutsuzluğu, iyimserliği, karamsarlığı, güzelliği, sabırsızlığı ve hatta yüreüyememeyi öğrenebiliyormuş.....

22 Nisan'da çatlatma iğnesi oldum; 24 Nisan'da yumurtalar toplandı; 25 Nisan'da haberini aldım; 26 Nisan'da transfer oldu; 30 Nisan'a dek yattım, dinlendim, enerji depoladım; 1 Mayıs'da işe başladım; 2 Mayıs'da dizim enfeksiyon kaptı 6 Mayıs'a dek yattım; 6 Mayıs da artık patladım ve raporlu olmama rağmen işe gittim, açıldım; 7 Mayıs'da sevgilimin doğum gününü bile adamakıllı kutlayamadım; Mayıs ayın'da git-geller yaşadım; umutsuzlukla hamile olduğuma dair inancım arasında gittim geldim ve şimdi yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim işte....
Esasında bugün bile sonuç alabilirim ama biz nedense sevgilimle yarına bıraktık....
Farklı nedenlerle sanırım.
Sanırım sevgilim biraz daha "tutunsun" istiyor; bense korkumla yüzleşmemek için biraz daha zaman istiyorum ama diğer yandan da sızlanıyorum zamanın geçmemsinden.
Hatta itiraf etmeliyim ki dün gece sevgilimle duş sonrası saat 20,30 sıralarında sızmışız ve bu sabah 7,30 a dek de uyumuşuz....
Bu gece için hiiiiç uyuma niyetim yok ve adım gibi biliyorum ki o da bende uyuyamayacağız.
Ve yarın bol salya sümüklü bir gün olacak.
Kendi Doktorum yarın bir seminerde olacak.
Başka yerde yaptırıcam testi.
Sonra Pazartesi günü soluğu kendi Doktorumda alıcam.
Bu hafta sonu her halükarda bol ağlamaklı bir hafta sonu olacak...

Dün umutsuzluk içindeyken bugün içim umut dolu.....

Ne olacak bilmiyorum ama sonuç ne olursa olsun, bana her koşulda destek veren, beni yargılamadan, yönlendirmeden dinleyen, bana sonsuz sevgi sunan, bu dönemdeki tüm huysuzluklarıma, söylenmelerime katlanan, bana gül gibi bakan başta Sevgilime, Kuzen S.'ye, Yarenim'e ve Mor Kadına sonsuz teşekkürler....

Bu arada bir güzel haber daha....

Aile.org sitesinden güzel bir teklif aldım.
kabul etsem mi etmesem mi derken Sevgilimin de teşviki ile kabul ettim.
2. yazım bile çıktı.....

Bugün elimden geldiğince bugüne dek olan serüveni tamamlamaya çabalayacağım.

Dizimin şişmesiyle birlikte annemin evine transfer olmuştum ve anne ve baba gözetimi altında bilgisayarla fazla haşır neşir olamadığımdan notlarımı almıştım, yazılarımı yazmıştım ama buraya aktarma fırsatım olmamıştı...
Biraz karmakarışık bir blog olduğunun farkındayım.

Ama burası benim ve bende bu aralar karmakarışık ve hayatın arkasından koltuk değnekleri ile sektirmekte olduğuma göre bu da doğal....
Tüp bebek serüveni etiketleri ile de sanırım biraz daha düzgün bir şeyler ortaya çıkmıştır....

Ve bu yazıyı bitirmeden öncede iyileşir iyileşmez yapmak istediğim birşeyi benim yerime bol bol yapmanızı rica edeceğim:
Baharın bu güzel günlerinde bol bol yürüyün.....
Ben koşmayı, yürümeyi, özgürce eğilmeyi, kalkmayı özledim...
baharla kucaklaşmayı özledim....

Sevgiyle kalın....